Filistin-İsrail savaşı devam ediyor. Bu süreçte Filistin sorunu aranmaya devam ediyor. Peki, Filistin sorunu nedir ne değildir?
İşte tüm detaylar…
Filistin’deki sorun İsrail’in varlığından önce de mevcut olduğu biliniyor. İsrail’in kuruluşu ve izlediği politikalar, sorunu daha karmaşık bir hale soktuğu biliniyor.
Filistin sorununun olduğunun ve sebebinin Siyonizm ve İsrail’in işgalci tutumu olduğunun uzmanlar söylemeye devam ediyor.
İsrail, 7 Ekim’den sonra Gazze’ye yönelik saldırılarını artırdı ve “şey” ile ilgili bir sorun olduğunu iddia etti. Bu saldırılar ve yaptığı katliamlar, Filistin meselesini yeniden uluslararası politikanın öncelikli konusu haline getirdi.
İsrail ve Batı’daki çoğu ülke yönetimi, bu saldırıları İsrail’in “kendini savunma hakkı” olduğunu öne sürerek desteklediği biliniyor.
Ayrıca, İsrail’in saldırganlığının “meşru” olduğunu, HAMAS’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği Aksa Tufanı operasyonuna bağlaması ise dikkat çekti.
Diğer yandan, Filistin’deki sorunu “Filistin sorunu” olarak adlandırmayı reddedenler, konuyu “İsrail sorunu” olarak nitelendirmeye başladıkları biliniyor.
Oysa Filistin’de sorun, İsrail’in kurulmasından önce de olduğu biliniyor. İsrail’in kuruluşu ve uyguladığı politikalar, sorunu daha karmaşık bir hale soktuğu bildirildi.
Bir “şey” sorun olarak adlandırıldığında, bu “şey” sorunun kaynağı olduğu anlamına gelmediğinin altı çizildi.
Siyonizm, “Yahudilerin Filistin’i milli bir vatan olarak benimsemeleri” fikrini ifade eden bir siyasi akım olduğu biliniyor. Bu akımın doğuşunda, Fransız devriminin tetiklediği milliyetçilik akımı ve Yahudilere yönelik antisemitizm önemli rol oynadığının altı çizildi.
Siyonizmin öncüsü sayılan Theodor Herzl, 1896 yılında “Yahudi Devleti” adlı kitabını yazmıştı.
Kitabını yazmasına neden olan olay ise, Fransa’da Alman casusu olduğu iddiasıyla yargılanan Yahudi subay Alfred Dreyfus’un davası olduğunun altı çizildi.
Herzl, bu dava sırasında bir gazeteci olarak gözlem yapmış ve Yahudilerin kendi devletlerine sahip olmaları gerektiğini savunduğu vurgulandı.
Herzl’in kitabında ilginç olan noktalardan biri, Siyonist hareketin başlangıcında Filistin ile olan bağlantısının çok da güçlü olmamasıdır. Herzl, kitabında Filistin dışında Arjantin’in de Yahudiler için bir vatan olabileceğini söylediği biliniyor.
1897 yılında Dünya Siyonist Teşkilatı’nın başkanı olan Herzl, 1901 ve 1902 yıllarında Osmanlı Devleti’nden Filistin’de Yahudilere bir “yurt” verilmesini istemiş ancak Sultan Abdülhamit’ten olumsuz yanıt almıştır. Bu durum üzerine 1903 yılında yapılan 2019 yılında İsrail’in ablukası altındaki Gazze Şeridi’nde “Büyük Dönüş Yürüyüşü” adıyla gösteriler düzenlendiği bildirildi.
Gazze’nin doğusundaki El Bureyc Mülteci Kampı yakınlarında İsrail sınırına gelen Filistinliler, İsrail aleyhine sloganlar atmış ve gösteri yapmıştı. İsrail güçleri ise göstericilere müdahale etmişti.
Balfour Deklarasyonu, Birinci Dünya Savaşı sırasında, 2 Kasım 1917 tarihinde İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un İngiliz Yahudi toplumunun lideri Lord Lionel Walter Rothschild’e yazdığı bir mektup olduğu bildirildi.
Bu mektupta, İngiliz hükümeti, o zamanlar Osmanlı toprağı olan ve Yahudilerin azınlıkta olduğu Filistin’de Yahudilere bir yurt kurulmasına “sempati” duyduğunu bildirdi. Bu mektup, Filistin’in geleceğinde önemli bir rol oynamıştı. Çünkü İngilizler, kendi egemenlikleri altında olmayan bir toprağı, başka bir halka vermeyi vaat etmişlerdi. 1918 yılında Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesiyle birlikte, Filistin İngiliz Mandası haline gelmiştir. İngilizler, başlangıçta Yahudilerin Filistin’e göç etmelerine “sempati” ile bakmışlardı. Ancak bu “sempati” kısa sürede sona ermişti. Çünkü Filistin’deki İngiliz yönetimine karşı Haganah, İrgun ve Stern gibi Yahudi terör örgütleri saldırılar düzenlemeye başlamışlardı. Bu saldırılar, İngilizlerin Filistin’e yönelik Yahudi göçünü sınırlamaya çalışmasına da neden olmuştu. Böylece İngilizler, Siyonizme verdikleri destekten dolayı ortaya çıkan ve baş etmek zorunda kaldıkları sorunları, çeşitli planlar yaparak çözmeye çalışmışlardır. Ancak bu planlar, Siyonistlerin ve Arapların tepkisini çekmişti.
Altıncı Dünya Siyonist Kongresi’nde, Filistin yerine Uganda’nın bir Yahudi yurdu olarak seçilmesi, Siyonizmin Filistin’e bağlılığının ne kadar zayıf olduğunu göstermişti. Bu karar daha sonra değiştirilmiş olsa da, Siyonizm, Filistin haricinde Arjantin, Uganda, El Ariş gibi yerleri de bir “Yahudi yurdu” olarak düşünmüştü.
1947 yılında Birleşmiş Milletler, Filistin’i Yahudi ve Arap devletleri olarak ikiye bölen bir plan önermişti. Bu plana göre, Filistin’de yüzde 30’luk bir nüfusa sahip olan Yahudilere, Filistin topraklarının yüzde 56’sı verilmekte ve bu topraklar kıyı şeridi ile bölünmekteydi. Kurulması planlanan Yahudi ve Arap devletleri arasında ise ülkesel bütünlük sağlanamamaktaydı.
İngiltere’nin 15 Mayıs 1948’de Filistin’deki mandasını bitireceğini açıklamasının ardından, Siyonistler hazırlıklarını tamamlamış ve 14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti’ni ilan etmişlerdi. Bu ilan, Birinci Arap-İsrail Savaşı’nın başlamasına neden olmuştu.
1973 Arap-İsrail Savaşı, Arap dünyasının İsrail’e karşı tarihi bir intikam girişimi olarak başladı. Mısır ve Suriye, Yahudilerin en kutsal günü olan Yom Kippur’da İsrail’e sürpriz bir saldırı düzenledi. Bu saldırı, İsrail’in 1967’de Altı Gün Savaşı’nda elde ettiği topraklara karşı bir karşı saldırıydı. Bu topraklar arasında Doğu Kudüs, Batı Şeria, Gazze Şeridi, Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri vardı. Bu toprakların işgali, Filistinliler için büyük bir felaket olan Nekbe’yi (Büyük Felaket) tetiklemişti. Nekbe, 1948’de Birinci Arap-İsrail Savaşı sırasında 700 binden fazla Filistinlinin topraklarından sürülmesi ve binlercesinin öldürülmesi anlamına geliyordu. İsrail, bu savaşta Filistin topraklarının yüzde 80’ini işgal etmişti.
1973’teki Arap saldırısı, İsrail’i şaşırttı ve başlangıçta Araplar önemli kazanımlar elde etti. Mısır ordusu, Süveyş Kanalı’nı geçerek Sina Yarımadası’na girdi. Suriye ordusu da Golan Tepeleri’ne saldırarak İsrail’in savunma hatlarını kırdı. Ancak İsrail, kısa sürede toparlandı ve karşı saldırıya geçti. İsrail ordusu, Mısır’ı kanalın batı yakasına geri püskürttü ve Suriye’yi Golan Tepeleri’nden çıkardı. İsrail, daha sonra Suriye topraklarına girdi ve Şam’ı bombalamaya başladı. Bu durum, iki süper güç olan ABD ve Sovyetler Birliği’ni de savaşa dahil etti. ABD, İsrail’e silah ve ikmal yardımı yaparken, Sovyetler Birliği de Arap ülkelerine destek verdi. Bu, iki nükleer güç arasında bir çatışma riskini artırdı. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, taraflara ateşkes çağrısında bulundu. Ateşkes, 25 Ekim 1973’te yürürlüğe girdi.
1973 Arap-İsrail Savaşı, Ortadoğu’da dengeleri değiştiren bir savaş oldu. Savaş, Arapların İsrail’e karşı askeri bir güç olduğunu gösterdi ve İsrail’in yenilmezliği efsanesini sona erdirdi. Ancak savaş, İsrail’in işgal ettiği topraklarda ve bölgedeki siyasi durumda herhangi bir değişiklik yaratmadı. İsrail, 1967’de işgal ettiği toprakları geri vermeyi reddetti ve Kudüs’ü başkenti ilan etti. Arap ülkeleri, Filistin sorununu çözmek için ABD’nin arabuluculuğuna başvurdu. Ancak ABD’nin girişimleri, Camp David Anlaşmaları ve Oslo Anlaşmaları gibi, Filistinlilerin haklarını göz ardı eden ve İsrail’in çıkarlarını koruyan anlaşmalardan ibaretti. Bu anlaşmalar, Arap ülkeleri arasında bölünmelere ve Filistinliler arasında direnişe yol açtı. Filistin sorunu, bugün de Ortadoğu’nun en önemli ve en karmaşık sorunlarından biri olarak kalmaya devam ediyor.
Filistin sorunu, 2006’da HAMAS’ın el-Fetih’i yenerek parlamentoda çoğunluğu kazandığı seçimlerle yeni bir aşamaya girdi. Ancak bu durum, Filistin’de iki farklı yönetimin ortaya çıkmasına ve HAMAS’ın Gazze’de izole edilmesine yol açtı. İsrail, Gazze’ye sert bir abluka uyguladı ve 2008, 2014 ve 2023 yıllarında büyük saldırılar düzenledi.
Diğer yandan uzmanlar, Filistin sorununun temel nedeninin Siyonizm ve İsrail’in işgal politikası olduğunu vurguladı.
Uzmanlar, sorunun çözümü için üç ana konu olduğunu vurguladı:
İsrail’in işgal ettiği topraklar, Kudüs’ün statüsü ve Filistinli mültecilerin geleceği.